The Meeting on the Turret Stairs
Hellelil and Hildebrand, the Meeting on the Turret Stairs. Frederic William Burton tarafından yapılan, eski bir İskandinav şiirini konu alan tablo.
Hellelil sitteth in bower there,
None knows my grief but God alone,
And seweth at the seam so fair,
I never wail my sorrow to any other one.
Koruması olan Hildebrand’a aşık olan bir prensesin trajik aşk hikayesi. Aralarındaki ilişkiyi öğrenen Prensesin babası 7 oğlunu Hildebrand’ı öldürmeleri için yollar ancak Hildebrand bu karara karşı gelerek prensesin 6 kardeşini ve babasını öldürür. Kardeşlerinin en küçüğünü de öldürecekken Hellelil’in yalvarması sonucu vazgeçer, ardından Hildebrand yaralarından dolayı hayatını kaybeder ve bir süre sonrada Hellelil üzüntüsünden dolayı hayatını kaybeder.
Then before him stood the youngest one,
And dear he was in the days agone.
Then I cried out: 'O Hildebrand,
In the name of God now stay thine hand.
...
...
...
So soon as her sorrow and woe was said,
None knows my grief but God alone,
In the arm of the Queen she sat there dead,
I never tell my sorrow to any other one.
Detaylar
Hellelil ve Hildebrand, bir kulenin dar merdivenlerinde sanki son vedalaşmalarını yaşıyorlar gibi resmedilmiş. Böylesine dar ve gizli bir yerde buluşmuş olmaları, ilişkilerinin kabul görmediğini ve buna rağmen birbirlerinden vazgeçemediklerini hissettiriyor.
Birbirlerinden gözlerini kaçırmaları, bu anı daha da dokunaklı kılıyor zira bu ilişkinin hiç var olmaması gerektiğini bilmeleri, buna rağmen hayatları pahasına da olsa Hellelil’in kolunu uzatması ve Hildebrand’ın öpücüğü, birbirlerini ne kadar arzuladıklarını anlatıyor.
Hildebrand’ın bu anda gözünü kapamış olması, onun hiç bitmesini istemediği bir hayali yaşıyor olduğunu hissettiriyor. Öte yandan ise Hellelil’in gözlerinin açık olduğunu fark ettim, ilk başta bunu Hellelil’in içinde bulunduğu durumdan hoşlandığını ama bir yandan da utanç duyduğunu düşündüm. Daha dikkatli bakınca ise Hellelil’in gözlerinin hizasında merdivende solmuş ve dökülmüş bir çiçek olduğunu fark ettim. Merak edip bunun ne anlama gelebileceğini araştırdığım zaman ise iki anlamı olabileceğini buldum.
Birincisi, solmuş ve dökülmüş bir çiçeğin aşkın ve mutluluğun geçici doğasını sembolize ettiğini buldum yani bu ikisi arasındaki ilişkinin kısa ömürlü olduğunu anlamı çıkarılabilir.
İkinci olarak ise dalından koparılmış ve solmuş bir çiçeğin, acı bir hüsrana alamet olduğunu buldum yani şiirin ilerleyen kısımlarında da olduğu gibi, bu çiçek aşklarının yaklaşan hüsranını ima ediyor. Açıkçası Burton buradaki yorumu bize bırakmışta olsa ikincisinin daha doğru bir çıkarım olduğunu düşünüyorum.
Son olarak ise kırmızı ve mavi renkleri renk spektrumunda iki zıt uçta bulunur Burton’ın bu iki rengi çok yakın ve yoğun bir şekilde kullanmış olması, iki zıt yükün(+, -) zıt doğalarına rağmen birbirlerini çekmeleri ve tamamlamalarını ifade ediyor.
Lord Hildebrand stroked my white white cheek:
'O love, forbear my name to speak.
'Yea even if my blood thou see,
Name me not, lest my death thou be.'
Benim Düşüncelerim
Burton’ın bu kadar trajedik, yoğun duygularla dolu bir şiirin en şiddetli sahnesini veya endişe verici bir anını değil de belki de en dokunaklı anını resmetmiş olması ve bu son vedanın anlamını bize bırakmış olmasını zarif buldum. Belki de hayatta yaşadığımız iniş ve çıkışların arasında bu duygularımız bizi en iyi anlatan yönümüzdür. Tabi ki bu yön bakan kişinin açısına göre değişir tıpkı Hildebrand’ın aşkının Hellelil’e göre hayata tutunulacak bir dal olduğu gibi babasına göre ise bir utanç kaynağıdır.
Şiirin genel bütününe baktığım zaman ise Küçük Prens’in tilki metaforu aklıma geldi. Bilmeyenler için metafor şöyledir: Tilki’nin canını yakacağını bildiği halde Küçük Prens’e kendisini evcilleştirmesine izin verir. Zamanla aralarında sadece onların kalplerinin hissedebileceği bir bağ oluşur. Buradan Küçük Prens’in bu bağdan çıkardığı anlamlardan birisi ise kendi gülünün dünyada başka bir eşinin olmadığıdır zira binlerce gül içerisinden Küçük Prens sadece o gülü evcilleştirmiştir.
Bu şiirde ise 12 koruması arasından aşık olduğu Hildebrand, belkide öncesinde bahçedeki sıradan bir gülden ibaretken, sonrasında vazgeçemeyeceği bir gül haline dönüşüyor. Hayatındaki pek kıymetli bu gülün kaybına dayanamayan Hellelil, hayatını kaybediyor.